Zamanının Ötesinde Bir Âlim: Mevlana’nın Hayatı, Eserleri ve Sözleri
Vefatının üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen dünyada en çok bilinen ve okunan şairler arasında yer alan Mevlana Celaleddin Rumi, yansıttığı felsefi görüşü ve hoşgörüsüyle zamanın çok ötesinde bir kimlik. Ünü sınırları, kıtaları aşan Mevlana’ya dair tüm merak ettikleriniz yazımızda…
Mevlana Kimdir?
Tam ismiyle Mevlana Muhammed Mustafa Celaleddin-i Rumi, 13. yüzyılda yaşamış şair, ilahiyatçı, sufî mutasavvıf, âlim. Mevlana’nın etkisinin yalnızca bir ulus ve dönemle etkili kaldığını asla söyleyemeyiz; o sınırları aşarak tüm dünyaya yayıldı. Manevi mirası ve eserleri tam yedi yüz yıldır Türkler, Rumlar, İranlılar, Orta Asyalılar, Güney Asyalılar, Tacikler ve daha birçok millet tarafından saygıyla karşılanıyor.
Mevlana’nın yaşamı hakkında bilgi paylaşmadan önce sizinle yaşamının birçok dönemine ait bilgilerin kesinleşmemiş olduğunu özellikle paylaşmalıyız. Bunun nedeni ise bu büyük insanın yaşamını kaleme alan kişilerin verdikleri yazılı olmayan bilgilerden kaynaklanıyor.
Mevlana Nerede Doğmuştur?
Mevlana, 1207 yılında bugün haritada Afganistan olarak gördüğümüz ancak içinde bulunduğu dönemde İran sınırları içinde yer alan Horasan eyaletinin Belh kentinde doğar. Mevlana’nın annesi Belh emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Babası ise Belh kentinin ileri gelen bilginlerinden olan Bahaeddin Veled’dir. Mevlana Celaleddin Rumi, 4 yaşına geldiğinde babasından din derslerinin yanı sıra felsefe ve filoloji yani dil bilimi dersleri almaya başlar. Ancak Bahaeedin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşan Moğol istilasından dolayı Belh kentinden ayrılmaya karar verir. Ailesiyle birlikte öncelikle Nişabur’a giderler. 1214 yılında Bağdat’a geçer ve burada yaşadıkları 4 yılın ardından 1218 yılında Konya’ya gelirler. O tarihlerde Anadolu Selçuklu Sultanı olan Alaeddin Keykubat tarafından Konya’da medrese -bugünün akademi koşullarında, bir okul inşa edilir.
Mevlana’nın İsmi Nereden Geliyor?
- yüzyıl dönemlerinde batıda bulunan Anadolu Selçuklu topraklarına Rum diyarı denildiğinden isminin ardına ‘Rumi’ yani Rum diyarında yaşayan kişi ekini alır. 1231 yılında babası Bahaeddin Veled’in ölmesinin ardından medresede ders verir, öğrencileri tarafından derin bir sevgi saygı gösterilir ve efendi anlamına gelen ‘Mevlana’ lakabını alır. Böylelikle ismi ekleri ile birlikte ‘Mevlana Muhammed Mustafa Celaleddin-i Rumi’ olur.
Mevlana’nın Temel Öğretisi Nedir?
Mevlana’nın temel öğretisi diğer tüm sufîler gibi tevhid düşüncesidir. Allah’a olan bağı, Yaradan aşkı ile ön plana çıkar.
Mevlana’nın Hoşgörü Felsefesi
Mevlana Celaleddin Rumi’nin seçtiği en temel felsefe hümanizmdir. O, dünya hayatının geçici olduğunu ve fani yaşamdaki maddeciliğin insan ilişkilerindeki en zararlı unsur olduğunu savunur. Mevlana’nın görüşüne göre en önemli olan yaşam boyunca ‘insan olmak’ ve ‘insanca hareket etmek’tir. Eserlerinde sıklıkla insanı sevmenin tüm evreni sevmekle, Allah’ı sevmekle aynı şey olduğunu sözleri ve çeşitli hikayeleriyle kaleme alır. Mevlana için her daim en önemli olan şey hoşgörüdür. Kişinin hangi dine mensup olduğuna hatta Yaradan’a inanıp inanmadığına bakmaksızın “Gel, ne olursan ol, yine gel” der. İlmi bilgisi, evrene ve insana bakış açısı, ahlakı, hoşgörüsü ve tavrıyla kendi zamanının, bugünün ve yarının kişisidir.
Mevlana ve İlahi Aşk
Mevlevilik’e göre yaratılışımızın amacı aşktır. Burada bahsedilen aşk beşeri aşk değil, ilahi aşktır. Mevlana, herkesin derinliğinin farklı olduğunu, insanın kendi aklıyla ve kişisel görüşüyle bilgi sahibi olamayacağını söyler. Ayrıca bilginin amaç olmadığını ancak kişinin hem kendisine hem de çevresine yararlı olması gereken bir araç olduğunu savunur. Buradan yola çıkarak salt gözleme dayalı bir şekilde edinilen bilgi aşktan yoksundur ve yaradılış gizinden de uzaktır. Tüm bunlara bakıldığında Mevlevilik’te amaç tasavvuf eğitiminde kişinin kendini bulmasıdır. Yine bu noktadan hareketle çile doldurularak, zikir çekilerek gerçek bilgiye ulaşmak mümkün değildir; gerçeğe ulaşmanın tek yolu Allah aşkından geçer. Mevlana’ya göre insan kim olduğunu bilmek için öncelikle nereden geldiğini idrak etmelidir. Yaradan aşkı kişiyi tüm hoşgörüsüzlüklerden, hırstan, yalandan, kibirden uzak tutacaktır. Hayatı boyunca bilginin önemli olduğunu söyleyen Mevlana önemli olanın faydalı bilgi olduğunu, faydasız bilginin ancak sahibine yük getireceğini söyler.
Mevlana ve Yaradan İnancı
Mevlana Celaleddin Rumi, insan içinde bulunan Yaradan aşkı sayesinde hem Yaradan’ı hem de yaratılanları bulduğunu söyler. İlahi dinlere baktığımızda her birinin ana yaklaşımı aynıdır; her ilahi din Allah’ın emirlerini, isteklerini ve yasaklarını dini kitaplar yoluyla aktarır. Mevlana’ya göre içinde Yaradan korkusu yerine Yaradan sevgisi bulunan kişinin Yaradan’ı ceza verici olarak görmek yerine ödüllendirici olduğunu anlamak gerekir. Bunları bir araya getirdiğimizde Mevlevilik’e göre gerçek iman sahibi olan birey, diğer dinlere inananlara da özenle bakar. Bu denli geniş bir hoşgörü kendi döneminde dahi yanlış anlaşılmış günümüzde de benzer yanlış anlaşılmalara yol açmamak için hatırlatmakta fayda var ki Mevlana, tasavvuf ilmini tamamen benimsemiş bir Müslümandır.
Kadim Dostluk: Mevlana ile Şems
Birçok düşünürün ortak yargısına göre Mevlana’yı bu kadar etkin ve etkili kılan kişi kendisi de bir mutasavvıf olan Şems-i Tebrizi’dir. İran’ın Tebriz kentinde 1186’da doğan Şems-i Tebrizi, gösteriş ve makama kesinlikle önem vermeyen sürekli yolculuk halinde olan, aşk ile Yaradan’a ulaşılacağını söyleyen bir alimdir. İlk olarak Şam’da karşılaşan Mevlana ve Şems-i Tebrizi aradan geçen birkaç yılın ardından Konya’da yeniden karşılaşır ve derin bir sohbete dalarlar. Öyle ki yıllardır birbirlerini tanıyor gibi olan bu iki ismin sohbetleri günlerce sürer. Kaynaklar önceleri sakin bir yaşam içinde ibadetini yerine getiren Mevlana’nın, Şems-i Tebrizi ile dostluğunun ardından coşkulu ve heyecan dolu bir iklimde yaşadığını söyler. Şems, Mevlana’nın hayatında yeni ufukların açılmasını sağlar ve onun kamil bir halk aşığı olma yolundaki en büyük yoldaşı olur. Birbirlerine et ve kemik derecesinde yakın olmalarından içinde bulundukları çevre rahatsız olmaya başlar. Halkın tepkisi üzerine Şems, kenti sessizce terk ederek Şam’a gider. Ancak Mevlana, Şems’in arkasından o kadar çok üzülür ki onun yokluğuna dayanamaz ve oğlu Sultan Veled’i Şems’i bulup geri getirmesi için Şam’a gönderir. Neyse ki oğlu Sultan Veled, Şems’i bulur ve babasının çağrısını Şems’e iletir ve o da Konya’ya geri döner. Bu dönüşün ardından kısa süreli bir barış ortamı kurulur ve aleyhlerinde kötü düşünenler gelir özür dilerler. Ancak Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin eski günlerine geri dönmelerinin ardından bu kez dervişler Mevlana’yı Şems’ten uzak tutmaya çalışırlar. Sonunda bu duruma daha fazla dayanamayıp sabrı tükenen Şems-i Tebrizi 1247 yılında bir gün aniden ortadan kaybolur. Bazı kaynaklara göre ise Şems Konya’yı terk etmez, aralarında Mevlana’nın ikinci oğlu Alaeddin’in de yer aldığı bir grup tarafından öldürülür. Sultan Veled’e göre Şems’in yokluğunun ardından Mevlana tıpkı bir deliye döner ama sonunda Şems’in geri döneceğinden umudunu keserek yeniden dostlarına, işine ve derslerine geri döner. Şems-i Tebrizi’nin türbesi Konya’da Alaeddin Tepesi’nde bulunuyor. Şems-i Tebrizi Cami ve Türbesi günümüzde binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Mevlana’nın Eserleri
Eserlerini çoğunlukla Farsça dilinde yazan Mevlana bu dilin yanı sıra Türkçe, Rumca ve Arapça da kullanır. Konya’da yazdığı Mesnevi eseri, Farsçada yazılmış en uzun şiir olarak kabul görülüyor. Eserlerinin yazıldığı ilk hali günümüzde Farsça konuşulan ülkelerde okunuyor. Mevlana’nın eserlerinin çevirileri özellikle Türkiye, Güney Asya ülkeleri, Azerbaycan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde sıklıkla okunuyor.
Sözlerinden kalplerde kalıcı bir yer bulmak istediği anlaşılan Mevlana Celaleddin Rumi, “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” der. En bilinen Mesnevi eserinden başka insanlığa dört başka eser daha bırakır.
Mektubat kitabında devlet büyüklerine yazdığı mektupları bir araya getirir. Divan-ı Kebir yani büyük divan anlamını karşılayan eserinde ise gazel, rubai ve terkib-i bendden oluşan 40 bin beyit bulunuyor. Fihi Ma Fih isimli kitabında Hz. Mevlana’nın sohbetleri yer alır ve ‘ne varsa onun içinde var’ ya da ‘ne varsa onda var’ manasına gelir. Mecalis-i Seba’da ise camilerdeki vaazları yer alır.
Mevlana’nın Mesnevi Eseri
Şems’in 1247 yılında vefat etmesinin ardından Mevlana kendisine en yakın kişi olarak Selahattin Zerküb’ü görür. Selahattin Zerküb ile kurmuş oldukları dost meclisinde Şems’in yokluğunu gidermeye çalışır. Bu süreç ta ki 1258 yılında Selahattin Zerküb’ün vefatına kadar sürer. Bu vefatın ardından bir süre sonra Mevlana tasavvufa müridi Hüsamettin Çelebi ile devam eder. Ölümüne kadar geçen sürede Hüsamettin Çelebi’ye en önemli eseri olan Mesnevi’yi yazdırır. Mesnevi’nin ilk 18 beytini kendisi kaleme alır ancak geri kalan 25.682 beyti Hüsamettin Çelebi ölümsüzleştirir. Toplam 25.700 beyit ile altı ciltten oluşan Mesnevi’de dini bilgiden insan ilişkilerine, sağlıktan hayata kadar birçok konuya ilişkin bilgiler tasavvufi olaylar ve hikayelerle anlatılır. Yorumlanması da yine tasavvuf ilkelerine göre yapılır. Günümüzde Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevi eseri birçok dile çevrilmiş ve dünya üzerinde milyonlarca kişi tarafından okunmuştur. Mesnevi’nin bilinen ilk çevirisi ise 1849 yıllarına rastlar ve Almancadır.
“Canım tenimde oldukça Kur’an-ı Kerim’in kölesiyim. Ben Hakk’ın seçkin peygamberi Muhammed’in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.” diyen Mevlana Celaleddin Rumi tüm eserlerinde Allah’a ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’e sevgisini yansıtır.
Mevlana Ne Zaman Öldü?
Mevlana fani yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözü ile özetler. Tarihler 1273 yılının 17 Aralık gününü gösterirken güneşin battığı vakitlerde Yaradan’ına kavuşur. Vefat ettiğinde 66 yaşında olan Mevlana Celaleddin Rumi’nin cenazesine gayrimüslim vatandaşlar da dahil olmak üzere binlerce kişi katılır. Her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilen türbesi ise Konya Mevlana Müzesi’nde bulunuyor.
Şeb-i Arus Nedir?
Mevlana Celaleddin Rumi’ye göre ölüm, ruhun Yaradan’a yani asıl sevgiliye kavuşması anlamına geliyor. O ölümü kesinlikle bir yok oluş olarak görmez; daha güzel bir hayatın başlangıcı der. Her yıl 7 – 17 Aralık haftasında yani Mevlana’nın ölüm yıl dönümünde Şeb-i Arus törenleri düzenleniyor. Şeb-i Arus ise düğün gecesi anlamına geliyor. Büyük hazırlıkların yapıldığı bu törenlere Türkiye’nin yanı sıra dünyanın pek çok yerinden Mevlana felsefesini benimseyen binlerce kişi geliyor. Mevlana Celaleddin Rumi, ölüm ile ruhun özgürlüğüne kavuşup gerçek bir ölümsüzlük kazanmasını şu sözleri ile ifade ediyor:
“Öldüğüm gün, tabutumu götürürlerken, bende bu dünya derdi var sanma! Dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum zannetme! Sakın ola ki öldüğüm için ağlama; yazık, vah, vah deme! Beni toprağa verdiklerinde de veda, veda deme! Bilesin ki o vakit benim ayrılık vaktim değil, Rabbimle buluşma, yani vuslat vaktimdir! Mezar bir perdedir ki onun arkasında cennetin huzuru vardır! Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör! Düşün ki güneşle ay, batıp gözden kayboldukları zaman onların nuruna bir ziyan gelir mi? Bu hal sana batmak, kaybolmak gibi görünse de aslında doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır! Tohum toprağa düşse onun için öldü denilebilir mi? Bil ki ölüm ruhun bir başka aleme doğmasının sancısıdır. Yani bu fani alem için adı ölümdür ama baki ve edebi olan alem için adı doğumdur!”
Mevlana Celaleddin Rumi’nin Sözleri
- Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen evrensin.
- Üzülme, kaybettiğin her şey başka bir surette bir gün mutlaka geri döner.
- Dostlarınızı sıkça ziyaret ediniz. Çünkü üzerinde yürünmeyen yollar, diken ve çalılarla kaplanır.
- İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.
- Sevenler en sonunda bir yerde buluşmazlar. Onlar en başından beri birbirlerinin içindedir.
- Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum zanneder.
- İnsana, aradığı şeye bakılarak değer verilir.
- Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusur örtmeyi marifet edin kendine işte o zaman kusursuz olursun.
- Ey kardeş! Sen tefekkür ile hayat bulmalısın. Eğer tefekkürün gül ise sen gül bahçesindesin. Tefekkürün diken ise, külhan kütüğüsün!
- Ay geceye sabrettiği için apaydın oldu.
- Yanlış ve doğru hakkındaki fikirlerimizin ötesinde bir alan var, sizinle orada buluşacağım. Ruh, çimenlerin arasına uzandığında, dünyanın doğru-yanlış fikirlerinize ihtiyacı olmadığını göreceksiniz.
- Sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur çağında herkes dosttur ama dert çağında, gam vaktinde Allah’tan başka eş dost nerede?
- Dün akıllıydım dünyayı değiştirmek istedim; bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim.
- Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir. Sevgiden, dertler şifa bulur. Ölüler dirilir. Sevgiden, padişahlar kul olur. Bu sevgide bilgi neticesidir.
- Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme. Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime; dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme.
- Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur, yine de yaşarsın.
Mevlana’nın 7 Öğüdü
- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
- Hoşgörülükte deniz gibi ol.
- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Mevlana’nın Vasiyeti
Tüm yaratılanlara karşı içinde büyük bir sevgi barındıran Mevlana vasiyetinde insanlara şu şekilde seslenir:
“Size gizlide ve alenide Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az söylemeyi, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı ve namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammülü olmayı, cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.”
Mevlana’nın Vefatından Sonra Mevlevilik Nasıl Devam Etti?
Mevlana Celaleddin Rumi’nin oğlu Sultan Veled’in 12 Kasım 1312 tarihinde vefat etmesini ardından, oğlu Ulu Arif Çelebi, temellerini babasının atmış olduğu Mevlevilik felsefesini yaymaya devam eder. Bununla birlikte Mevlevilik tarikatında babadan oğula geçiş süreci başlar. Tarikatın başına geçenler Mevlana soyundan gelen ‘Çelebi’ ünvanlı kişilerdir. Mevleviliğin öğretildiği Mevlevihanelerde tasavvuf öğretiminin yanı sıra uygulamalı ve teorik eğitimler de verilerek döneminin büyük alim ve sanatçılarının yetiştirilmesi sağlanır.
Size özel fiyat ve seçenekler için bizimle iletişime geçebilirsiniz
0212 560 36 36 sales@delux.com.tr
– Yolculuğunuzun her olağanüstü detayın özenle seçilmiş olması
– Kusursuz bir şekilde uygulanan, el yapımı, esnek ve kusursuz güzergahlar
– Egzotik destinasyonlarda uzmanı
– Olağanüstü hizmet ve detaylara tavizsiz özen
– Çiftler, aileler ve küçük gruplar için mükemmel özel yolculuklar
– Kendi kalış tarihinizi seçme özgürlüğü
– Tamamen özelleştirilebilir deneyimler
Otel ve Tur Satış
sales@delux.com.tr – 0555 963 7216